Her yeni imar planı, kentimizin çehresini değiştirdiği kadar, vatandaşın mülkiyet hakkını ve yaşam alanını da doğrudan etkiliyor. Peki bu süreçte söz hakkımız var mı? Var. Üstelik yasal dayanaklarıyla birlikte.
İmar Planı: Şehrin Sessiz Mimarı
İmar planları, şehirlerin nerede büyüyeceğini, hangi bölgelerin konut, ticaret ya da yeşil alan olacağını belirleyen temel belgelerdir. Bu belgeler yalnızca teknik çizimler değildir; bir kentin geleceğini, bir mahallenin kaderini, hatta bir sokağın kimliğini belirler.
Ancak çoğu zaman, bu planların hazırlanma süreci yurttaşlar açısından kapalı kapılar ardında yürütülüyormuş gibi algılanır. Oysa 3194 sayılı İmar Kanunu, vatandaşlara bu süreçte katılım ve itiraz hakkı tanımıştır.
Yasal Dayanak: Katılım ve Şeffaflık Esastır
İmar planlarının hazırlanması, 3194 sayılı İmar Kanunu, Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu gibi düzenlemelerle sıkı kurallara bağlanmıştır.
Bu kuralların amacı yalnızca şehircilik ilkelerine uygunluk sağlamak değildir; aynı zamanda planların kamu yararına ve denetime açık biçimde hazırlanmasını güvence altına almaktır.
Danıştay’ın birçok kararında açıkça vurgulandığı üzere; planın ilan edilmemesi, halkın inceleme ve itiraz hakkının engellenmesi, planın iptali sonucunu doğurabilir. Yani, şeffaflık yalnızca bir prensip değil, hukuki bir zorunluluktur.
Askı Süreci: Vatandaşın Söz Hakkı Başlıyor
Bir imar planı belediye meclisi veya valilik tarafından onaylandıktan sonra hemen yürürlüğe girmez. Öncelikle kamuoyuna duyurulması gerekir.
Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği’nin 33. maddesi uyarınca planlar, onay tarihinden itibaren en geç 15 iş günü içinde ve 30 gün süreyle belediyede, muhtarlıklarda ve internet ortamında askıya çıkarılır.
Bu süreçte vatandaşın görevi, planları incelemek ve haklarını etkileyen bir durum varsa itiraz hakkını kullanmaktır. Askı süresi yalnızca bir ilan dönemi değil, aynı zamanda demokratik denetimin ilk adımıdır.
Kimler İtiraz Edebilir?
Her vatandaş planları inceleme hakkına sahip olsa da, herkes itiraz edemez.
İtiraz edebilmek için, planın kişinin doğrudan, kişisel ve güncel menfaatini etkilemesi gerekir.
Yani:
- Mülkiyetindeki taşınmazın imar durumu değişen,
- Yakın çevresinde yapı yoğunluğu veya fonksiyon değişikliği yapılan,
- Kamu yararına aykırı bir plan kararıyla doğrudan etkilenen kişi,
itiraz hakkına sahiptir.
Bunun yanında, meslek odaları, çevre örgütleri ve muhtarlar da kamu yararına aykırılık gördükleri hallerde planlara itiraz edebilir. Bu yönüyle imar planı süreci, bireysel olduğu kadar kolektif bir hak arayışı niteliği de taşır.
İtiraz Nasıl Yapılır ve Sonuçları Neler Olur?
İtirazlar, planı onaylayan idareye — yani belediye başkanlığına veya valiliğe — yazılı dilekçeyle yapılır.
İdare, askı süresinin bitiminden itibaren 30 gün içinde bu başvuruları değerlendirmek zorundadır.
Olası sonuçlar şunlardır:
- İtiraz reddedilirse plan olduğu gibi kesinleşir.
- İtiraz kabul edilirse, plan üzerinde değişiklik yapılır ve ilgili kısımlar yeniden askıya çıkarılır.
- İtiraz olmazsa, plan askı süresinin sonunda kendiliğinden yürürlüğe girer.
Bu aşamada, hukuki süreç titizlikle yürütülmelidir çünkü bir gün gecikme bile hak kaybına yol açabilir.
Yargı Yolu: Hak Arayışının İkinci Adımı
Eğer itiraz reddedilmiş veya plan kesinleşmişse, vatandaşın son hukuki yolu iptal davasıdır.
İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesine göre bu dava, ret kararının tebliğinden itibaren 60 gün içinde açılmalıdır.
İptal davası, planın hukuka, şehircilik ilkelerine ve kamu yararına aykırılığı gerekçeleriyle idare mahkemesinde açılır.
Danıştay içtihatlarında belirtildiği üzere, planın bilimsel, teknik veya çevresel gerekçelerden yoksun olması ya da yeterli kurum görüşü alınmadan hazırlanması, iptal nedeni sayılır.
Bu yönüyle, imar planı davaları sadece bireysel bir hak mücadelesi değil, kamusal bir denetim mekanizmasıdır.
Sonuç: Katılımcı Kent, Yaşanabilir Gelecek
İmar planlarına itiraz hakkı, vatandaşın şehrinin geleceğine söz söyleme aracıdır.
Bu süreç, yalnızca bir bürokratik formalite değil; hukukun, şeffaflığın ve demokrasinin şehirdeki karşılığıdır.
Askı ilanlarını takip etmek, gerekirse itiraz etmek, yalnızca mülkiyet hakkımızı değil; çevremizi, mahallemizi, yeşil alanlarımızı da korumaktır.
Çünkü kentler sadece binalardan değil, haklarını bilen ve kullanan vatandaşlardan oluşur.

Teşekkürler Arzu Hanım…
Ülkenin özellikle küçük yerleşim bölgelerinde sık sık karşılaşılan bir bir konuya parmak basmışsınız..
Cok bilgilendirici bi yazi olmus cok teşekkürler
Bu toplumumuzun en büyük sorunu. Planlamaları bilmiyorlar, takip etmeyi ve itirazın nasıl yapılması gerekitiği konusunda herhangi bir bilgi olmadığı için genelde vatandaşlar sorun yaşıyor. Belediye de görev almış siyasiler (Emlakçı – Müteahhit ve inşaat ile ilgililer) konudan haberdar olmalarına rağmen bilgi paylaşımı yapmaktan uzak duruyorlar. Bu da büyük sorunun başlangıcı…