Bazı meslekler vardır… İnsan onları seçmez; onlar gelir ve senin yüreğine dokunur. Benim için gazetecilik tam olarak böyle başladı. Önce Denizli’de, sonra İzmir’de, haber peşinde koşarken büyüdüm. Sokak lambalarının altında röportaj bitirmeye çalışırken, sabaha karşı bilgisayar karşısında gözlerim yanarken, “Bu meslek böyle yapılır” dedim kendime hep.
Ama sonra bir gerçeği anladım: Bu meslek en çok gençlerini yoruyor. En çok gençlerini tüketiyor. Ve en çok gençlerinin yüreğini kırıyor.
Bugün Sesgazete.net’in Sorumlu Yazı İşleri Müdürü olarak görev yapıyorum. Ama buraya gelene kadar yaşadığım kırılmaların, mücadelelerin, görmezden gelinmiş emeklerin ağırlığı hala omuzlarımda duruyor. Bu yazıda kendi hikayemden çok, benim gibi binlerce genç gazetecinin sesi olmak istiyorum.
İş bulmak değil, olan işe razı olmak…
Gazetecilik okumak, bu mesleği hayal etmek eskisi kadar umut vadeden bir şey değil artık. Üniversiteden mezun olan gençlerin çoğu, daha ilk adımda duvara çarpıyor.
Çünkü iş yok.
Ya da şöyle söyleyeyim: İş var ama meslek yok.
İlanlara bakıyorsunuz…
“Fotoğraf çeksin, video montaj bilsin, sosyal medya yönetsin, haber yazsın…”
Bir kişi bunların hepsini nasıl yapsın?
Ama hadi yapabildiğini var sayalım.
Hepsine tamam.
Peki ya karşılığı?
Asgari ücret.
Bazen onun bile altında…
Bir genç gazeteci, bir haberin peşinde saatlerce koşuyor ama ay sonu geldiğinde pazarda hesaplaya hesaplaya alışveriş yapmak zorunda kalıyor. Bu nasıl bir çelişki derseniz, işte acı olan kısmı tam burada.
Mobbingin adı konmadı, ama etkisi hep aynı
Birçok genç gazeteci, “Sen daha yenisin” cümlesiyle başlayan bir psikolojik baskının altında eziliyor.
“Sen anlamazsın.”
“Sen daha hazır değilsin.”
“Sen yapamazsın.”
Oysa genç gazeteci zaten yıllardır kendini ispat etmek için uğraşıyor.
Sahada koşarken, geceden sabaha haber yazarken, kimi zaman kendini eve nasıl attığını bile bilmeden çalışırken yetmez mi çaba?
Yetmiyor…
Çünkü mobbingin elleri soğuk ama etkisi çok derin.
Genç gazeteciler, çoğu zaman duvarlara konuşur gibi anlatıyor dertlerini. Kimse duymuyor.
Tabi birde koltuğunu kaybetmek istemeyen çağın gerisinde kalmışlar var. Bunlar her meslekte varlar ama gazeteteci olanlar daha tehlikeli.
Genç gazetecinin yaptını sahiplenip bir de üstüne o genç gazeteciyi işten kovduranlar, hakaret edenler var.
Beş dakika mola yapıldığında niye duruyordsunuz çalışın diye bağıranlar var.
Bir gün geç kalınca laf edip, Ama her gün saatlerce fazla çalıştıranlar var.
Bir de Şekerim’ler var. Biz onlara arkadaş arasında “Şekerim’ler” diyoruz. Asla çalışmayıp bizim zamanımızda bu işler şöyleydi diye konuşup bizlerin üzerinden ego kasarlar. Ama stajerlere, genç kadın gazetecilere “Şekerim” diye hitap edip, o kadınları rahatsız ederken hiç utanmayanlar var.
Var oğlu var…
“Gazetecilik aşkıyla yaşanır” derler ama faturalar aşkla ödenmiyor
Bu meslekte en çok duyduğum cümlelerden biri bu oldu:
“Bu meslek aşk mesleği”
Doğru.
Ama insan aşkıyla elektrik faturasını ödeyemiyor.
Aşkıyla ev kirasını çıkaramıyor.
Aşkıyla dolmuşa bile binemiyor bazen…
Ayın sonunu getirmek için üç iş yapan genç meslektaşlarım var. Bir yanda haber, bir yanda montaj, bir yanda sosyal medya…
Çünkü tek maaş yetmiyor.
Zaten üç iş bazen tek maaş bile etmiyor.
Ve kimse de bunu konuşmak istemiyor.
Bazı genç gazeteciler 30 yaşında hala ailesiyle yaşamak zorunda kalıyor. Çünkü asgari ücret maaş almaya mahkum bırakılıyorlar. Ve bu maaşı bile zamanında alamıyorlar.
Evet doğru duydunuz “Bu meslek aşk mesleği”
Bu mesleğin umudu kim?
Ben, bugün bu satırları yazarken, içimde hem bir sızı hem de bir gurur var.
Sızı, bu mesleğin gençlerini tüketmesinden…
Gurur ise o gençlerin her şeye rağmen hala bu mesleğe tutunmasından.
Onlar yüzünden bu meslek ayakta.
Onlar yüzünden gerçek haber hala nefes alıyor.
Onlar yüzünden kamu yararı hala bir değer taşıyor.
Bugün genç gazetecilerin sesini duymazdan gelenler şunu bilsin:
Bu mesleğin yarınını inşa edenler onlar.
Ve biz onları kaybedersek, gerçek gazeteciliği de kaybederiz.
Bu yazı bir serzeniş değil…
Bir hatırlatma.
Bir çağrı.
Bir iç döküş.
Ben Durmuş Özke olarak kendi yolculuğumu yaşadım, yaşıyorum. Ama biliyorum ki benim yaşadıklarımı yaşayan binlerce genç meslektaşım var.
Artık kimse duymamazlıktan gelmesin.
Genç gazeteciler bir yük değil, bu ülkenin geleceğidir.
Onların emeği, alın teri ve çabası görülmeden bu meslek büyümez.
Ve unutmayın…
Gazetecilik ölmez ama gazeteciyi yok saymak, bir ülkenin gerçeğini karartmak demektir.

Malesef ki durum bu şekilde. Kalemine sağlık sayın Özke.
Öncelikle tebrik ederim her noktaya bu kadar güzel değinildiği için. Gerçekten muhteşem bir yazı olmuş. Umarım çok sürmeden rahat bir nefes alıp, işimizin karşılığını hakkıyla almaya başlayabiliriz. Mesleğinde mutlu ve daha çok yükselmeni dilerim.
İyi ki varsın güzel insan,iyi ki tanıdım seni şu hayatta.
Her şeyi kıskanmam ama başarılı işleri kıskanırım. Kıskandım.
Canım oğlum kalemine sağlık çok güzel bir köşe yazısı olmuş. Başarılarının devamını dilerim.
Çok tebrik ederim. Yazdıkların çok anlamlı ve doğru. İş hayatında başarılar dilerim.
Kutluyorum, gerçekten duayen gazeteci denen kişilerin böyle yapması inanılmaz…
Okurken göz yaşlarımı tutamadım çok dokundu bana bu yazı.