Türkiye’de tarihin bazı günleri, yalnızca takvimde duran bir tarih değildir; bir toplumun dönüşümünün, bir mücadelenin ve bir uyanışın somut izleridir.
5 Aralık, işte böyle bir gündür.
Kadınların seçme ve seçilme hakkını aldığı bu tarih, ne yalnızca bir yasal değişikliktir ne de tek başına bir kutlama sebebidir.
Bu tarih, yüzyıllardır görünmez kılınmış ama her zaman var olmuş bir emeğin; kadının aklıyla, vicdanıyla, cesaretiyle ve dirayetiyle yoğrulmuş bir mücadelenin sonucudur.
Evinde, tarlasında, işyerinde, akademide, cephede…
Kadın hep vardı.
Hayatı taşıdı, üretimi sürdürdü, yarınları kurdu.
Ama bütün bu yükü taşırken bile toplumsal ve siyasal alanda hak ettiği yeri bulamadı.
İşte 5 Aralık, bu görülmemişliğe atılan en radikal çentiklerden biridir.
Ve burada tarihsel bir gerçeği teslim etmek gerekir:
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, kadının bu görünmez gücünü fark eden, onu hukuki ve siyasal zemine taşıyan devrimci iradenin sahibidir.
Kadının mücadelesi ile Atatürk’ün vizyonu kesiştiğinde, bu ülkenin kaderi değişmiştir.
Ancak bugün 5 Aralık’ı konuşurken kendimize şu soruyu sormadan geçemeyiz:
Gerçekten “kutlama” aşamasında mıyız?
Samimi olalım: Hayır.
Henüz değil.
Evet, kadın seçiyor; ancak seçtiği sistemde yeterince temsil edilmiyor.
Evet, kadın çalışıyor; ancak karar mekanizmalarının kapıları hâlâ aralık.
Evet, belediye meclislerinde kadın var; ama sayıları bir demokrasiyi taşımaya yetmez.
Evet, parlamentoda kadınlar oturuyor; ama o sandalye sayısı, ülkede yaşayan
milyonlarca kadının iradesini yansıtmıyor.
Bu gerçek ortadayken 5 Aralık yalnızca bir kutlama günü olamaz.
Aksine, henüz tamamlanmamış bir mücadelenin aynasıdır.
Bize şunu hatırlatır:
Hakların verilmiş olması değil, yaşanıyor olması önemlidir.
Kâğıt üzerindeki eşitlik değil, hayatın içindeki eşitlik belirleyicidir.
Temsilin varlığı değil, gerçekliği kıymetlidir.
Kadının kendi emeği, kendi iradesi ve kendi mücadelesi olmasaydı bugün 5 Aralık’ı konuşamazdık.
Atatürk’ün devrimci hamlesi olmasaydı bu mücadelenin hukuki zemini kurulamazdı.
Bugün görevimiz, bu iki büyük mirası bir araya getirip geleceğe taşımaktır.
Bu nedenle 5 Aralık, nostaljik bir hatırlama değil;
hesaplaşma, farkına varma ve yeniden konumlanma günüdür.
Şunu soralım kendimize:
Eşitliğimiz nerede eksik?
Temsilimiz neden bu kadar düşük?
Siyasetin dili neden hâlâ erkek?
Ve en önemlisi:
Kadın, hak ettiği yerin ne kadar uzağında duruyor?
Bu soruların cevabını bulmak—ve değiştirmek—zorundayız.
5 Aralık’ın gerçek anlamı budur:
Bir hakkın kazanıldığı gün değil;
O hakkın tamamlanması gereken bir mücadele olduğunu hatırlatan gün.
Ve unutmayalım:
Kadının emeği ile Atatürk’ün devrimci vizyonu yan yana durdukça, bu ülkenin demokrasi yürüyüşünü kimse durduramaz.

Çok doğru tespitler yapmışsınız. Tebrik ediyorum.
Sizin de dile getirdiği gibi Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün taa o günlerde keşfettiği ‘Kadının gücü’ günümüzde henüz yeterli olmasa bile zirveye tırmanmaya devam ediyor..
Her ortamda kendini gösteren ve mücadelenin her aşamasında yer alıyor ve birilerinin uykusunu bölüyor…
Bu vesile ile ‘5 Aralık Dünya Kadınlar Gününüz’ kutlu olsun dileklerimle.. Yaşasın kadınlarımız..